Sunday, December 20, 2009

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)

Bazı insanlar ellerini yıkamayı çok sever fakat bazıları daha çok... Hatta durmak istediklerinde duramazlar çünkü ellerinin tam anlamıyla temizlenmediği hissi onlara musluğu kapattıramaz… Hatta bazen eller kızarana ve soyulana kadar devam eder bu ve günde bir kalıp sabun bitirebilir veya çamaşır suyu bile kullanılabilir bu temizlik esnasında...

Yemek yenilir aynı seneryo…
Su içilir aynı seneryo…
Bu yüzdendir hep okula geç kalmalar, her zaman bir acele içinde olmalar… Çünkü vaktin büyük bir kısmı “elleri yıkama sevdası” ile sürer gider. Hatta tırabzana ya da kapı topuzuna sırf sonrasını bildikleri icin dokunamazlar…


Obsesif Kompulsif Bozukluk psikiyatri literatüründe ilk kez Robert Burton'un üç ciltlik başyapıtı "Melankolinin Anatomisi" adlı eserinde geçmiştir. Eserde bir erkek hastadan bahsedilmektedir ve bu hasta köprülerden geçememekte, bir havuzun ya da yokuşun başında duramamaktadır. Sessiz ortamlarda "kontrolsüzce bağırmaktan" korkmaktadır. Hayal gücü, üzüntü ve korku, utanç ve rezil olma, öykünme, nefret ve intikam arzusu, öfke , tatminsizlik, gibi çeşitli ve kimi zaman birbiriyle çelişen nedenlerle ilişkilendirmiştir hastayı. “Zihinsel Hıçkırıklar” olarak da geçen OKB’nin başlıca özellikleri obsesyonlar (saplantılar) ve kompulsiyonlardır (zorlantılar).

Obsesyonun en iyi tanımı Schneider tarafından yapılmıştır. Ona göre obsesyon kişinin kendisini bir bilinç içeriğinden kurtaramadığı zaman ortaya çıkar. Bunlar hastanın aklından atamadığı veya aklına gelen ısrarlı düşünceler, dürtüler, imajlar, kuşkular ve korkular şeklinde olur. Obsesif kompulsif bozukluk bireyde çok fazla sıkıntı yaratan ve gündelik işlerin yapılmasında sorun yaratan, aklın ısrarlı ve kontrol edilemeyen düşüncelerle dolduğu ya da kişinin bazı davranışları tekrar tekrar yapma zorunluluğu hissettiği bir kaygı bozukluğudur. Bazı durumlarda kişide genel olarak yüksek obsesyon ve nadiren kompulsif davranışlar görülürken bazı durumlardada obsesif düşüncelere kompulsif davranışlar hemen eşlik eder.

Obsesyon ya da nam-ı değer saplantı, kişinin rahatsız edici bulduğu, kişinin ruh hali üzerinde yüksek etkisi bulunan, yineleyici düşünce dürtülerdir. İstemli bir çaba ile zihnimizden uzaklaştıramadığımız, istenmeden oluşan, kişiye ters gelen, ısrarlı, genellikle kötü düşünceler (ki dinde buna vesvese diyoruz), dürtüler, hayal ya da tasavvurlardır (simetri, mikrop kapma, aykırı cinsel düşünceler gibi). Kişinin aklından çıkartamadığı ve aklına gelmesine engel olamadığı, rahatsızlık ve sıkıntı veren, yani kaygı uyandıran ısrarlı fikirler, düşünceler, ya da görüntülerdir. Bu kaygı, günlük yaşamda rastladığımız genel kaygılardan farklıdır. Bu saplantılar, kirlenme ve bulaşma düşünceleri ya da bir işin yapılıp yapılmadığına dair duyulan ve kişiyi kontrole yönelten şüphelerdir (mesela kişinin fırının düğmesini kapatıp kapatmadığını hatırlamaması gibi).

Kompulsiyon (zorlantı) ise bir obsesyona tepki olarak yada katı kurallara göre yapılan motor yada mental eylemlerdir, obsesyonları rahatlatmak için yapılan tekrarlanan hareketler, davranışlar ve düşünceler olarak tanımlanırlar. El yıkamak ve elektrik düğmelerini açıp kapayarak kontrol etmek gibi. Zorlantılar, keyif vermezler; bununla birlikte bu davranışlara karşı koymak rahatsız edicidir. Kompulsif davranışlar obsesif düşünceleri etkisizleştirmek için yapılan davranış ve hareketlerdir.

Obsesif Kompulsif Bozukluğu hastalığı olanların sayısı, Türkiye’de tam olarak tespit edilmemişken, ABD’de nüfusun %3'ünü kapsamakta, sık rastlanan bir hastalık olup tüm dünyada 100 milyonun üzerinde insanı etkilemektedir. Pratik olarak her 50 kişiden birinde OKB bulunmaktadır diyebiliriz ve yaşam boyu görülme sıklığı ortalama % 2-3 tür. OKB, her yaş ve etnik gruptan kadın ve erkeklerde görülebilir ve genellikle de ergenliğin başlangıç yaslarında ya da çocukluk yaslarında başlar. Hastaların üçte ikisinde belirtiler 25 yaşından önce başlarken %15 ten az vakanın ise 35 yas sonrasında başladığı saptanmıştır... Ortalama başlangıç yaşı 20 olup, erkeklerde ortalama 19, kadınlarda ise 22 olarak saptanmıştır. Enteresan olan diğer bir nokta ise OKB’nin genellikle eğitimi, sosyal statüsü ya da IQ’su yüksek olan kişilerde daha çok görülmesidir. Yani tabiri caizse genellikle bir sosyete hastalığıdır desek yalan olmaz.

OKB’ ye sıklıkla diğer psikiyatrik belirtiler ve rahatsızlıklar eşlik edebilir. Bunlardan en sık görüleni depresyondur ki onun için OKB’nin “kanka”sı diyebiliriz ve OKB hastalarının yaklaşık %70-80'inde depresyonun görülmesi çok normaldir. Tourette sendromu, panik bozukluğu, fobiler, ve yeme bozuklukları da sıklıkla eşlik eden diğer bozukluklardır. Bu nedenle doğru teşhis ve tedavi için, belirtiler ortaya çıktığında bir psikiyatrist ile görüşmek elzemdir…

OKB’ ye çeşitli tıbbi hastalıklar da neden olabilir. Özellikle bazı nörolojik hastalıklar, ya da nörolojik belirtiler veren diğer tıbbi hastalıklar OKB belirtileri ile başlayabilirler. Bu nedenle özellikle geç yaşta başlayan OKB’de altta yatan bir tıbbi bozukluğun araştırılması önerilmektedir. Ayrıca çocuklarda çoğunlukla boğaz ağrısı, bademciklerde iltihaplanma, ateş ya da diğer ateşli hastalık belirtilerininde OKB başlangıcı belirtileri ya da OKB’de alevlenme ile kendini gösterebildiğine rastlamaktayız..

OKB’nin bilinen tek nedeni yoktur ve çeşitli etkenlerin bir araya gelmesi ile bu hastalığın ortaya çıktığı belirtilmektedir. Kesin olarak OKB’ye neden olan bir gen bulunamamaktadır ve bunla alakalı araştırmaların devam ettiğine şahit oluyoruz ancak OKB hastalarının yakınlarında bu hastalığın görülme olasılığı artmaktadır. Fakat aynı ailede görülen OKB semptomlarının aynı olması gerekmiyor yani mesela babada kontrol etme kompulsiyonları görülürken kızında sık sık görülen el yıkamaları olabilir. Bazı araştırmacılar bu hastalarda beynin ön kısmı olan “frontal kortex” ile iç yapılardan “bazal ganglionlar” arasında iletişim kopukluğu olduğunu ileri sürmektedir. Aile içi sorunlar veya stres yaratan durumlar bu hastalığa genellikle yol açmaz ancak var olan hastalığın alevlenmesine yol açabilir. Arastırmalar ayrıca obsesif-kompulsif kişilerin genelde, mükemmelliyetçi ve baskıcı ebeveynlere sahip olduğunu gösterir. Çocukluklarında ailelerinin istediği gibi olmaya, onların istediği davranışları yapmaya zorlanmaları bu hastalığın oluşumunda bir etken kabul edilebilir.

Tedaviye gelince, bunda daha cok öncelikli olarak hastalığı tedavi etmek sonra da hastalığın tekrarlamasını önlemektir. Tedavide ilaçlara ve psikoterapiye yer verilmektedir. Genellikle “bilişsel davranışçı tedavi” uygulanır. Bundaki amac, hastanın hastalık ile ilgili farkındalığının ele alınması, hastalığı ve tedavi konusunda bilgilendirilmesidir.. Tedavinin başlarında bilişsel ve davranışçı tedaviyi oturtmak ve tedavi dozunu ayarlamak amacı ile haftada en az bir kez doktor kontrolüne gitmek gerekir. Hastalık yatıştıkça kontroller seyrekleşir, tamamen düzeldikten sonra da yılda bir kez bile olsa kontrole gitmekte fayda vardır. Tedavi süresince hastanın kendi kaygısını kontrol etmesi gerekir ki bu bazen imkansız hale gelebilir. Böyle yorucu bir tedaviyi geçirdikten sonra aniden tedaviyi kesmek kesinlikle önerilmez. Tedavinin seyri sırasında tedavi ile ilgili sorunlar ortaya çıktığında bunun doktor ile paylaşılmasında fayda vardır. Ve tüm hastalıklarda olduğu gibi hastaların hastalıkları konusunda kendilerini eğitmeleri çok önemlidir

OKB’ye ömründe bir kere yakalanmış olan insanlar, kolayca kurtulabilirler fakat geri kalan hayatlarında ufak da olsa bu hastalığın izlerini, etkilerini görmeleri cok normal karsılanmalıdır. Acı ama gercek olan sey OKB yaşamış insanın hastalıktan yüzde yüz kurtulması imkansız gibi birşeydir. Bu arada çeşitli nedenlerle hastaların OKB tanısı alması gecikebilir. Bunun nedeni hastaların yaşadıklarının hastalık olduğunun farkında olmaması olabilir.

Son olarak örneklerimizi filmlerden vermeye devam edicem ve OKB’yi canlı bir sekilde anlayabilmek için size bir film tavsiye edeceyim, Julia Roberts”ın “Yatagımdaki Düşman” filmini izlemiştir bir çoğumuz, eğer izlemediyseniz ve Obsesif Kompulsif Bozukluğu hat safhada görmek istiyorsanız, bu filmdeki Julia Roberts’ın kocasını dikkatle izleyin... İzledikten sonra inanın şu ana kadar ne anlatmak istediğimi çok iyi bir şekilde anlayacaksınız…

No comments:

Post a Comment