Sunday, December 20, 2009

Şizofreni

tanı kondu
tipik bir şizofreni
herkese uzakken, bir sana yakınım
alevleniyorum yine
sen, aklım gibi gidip gelirken karşıma
bakıyorsun bana
konuşuyorsun benimle
çöküyorsun bedenime…


Şizofreni’yle alakalı kurulmuş en güzel cümle Neredesin Firuze filminde geçen "eğer siz tanrı ile konuşuyorsanız bu normaldir, ancak tanrı sizinle konuşuyorsa ya peygambersiniz ya da ......" ve devam eden cümledir.. Aslında kısa ve kaba bir tabirdir bu ama bana direk olarak şizofreniyi çağrıştıran bir alıntı bu. Eğer yalın bir tarif yapmak istersek; benliğin gerçeklikle ve kendisiyle olan bağlantısını kaybedip kendine alternatif bir gerçeklik matrixi yaratması diyebiliriz, aklının ve ruhunun kendisiyle oyunlar oynayıp dalga geçtiği, tuzaklar kurduğu kişi yavaş yavaş gerçek dünyadan kopar ve aklının ona oynadığı tuzaklara yenik düşer. Çoğunluğun görmediği var olmayan nesneler görür, -ki biz bunlara halüsinasyon ve sanrı diyoruz- sesler duyar ve bunlar genel itibarıyla korkutucu imgelerdir. Ardından sahip olunan kişilik, bölünmeye parçalanmaya başlar. Bu şizofreninin cok basit anlatimli olağan sürecidir. Fakat bir yere not alınması gerekilen en önemli nokta anlaşılması en zor bozukluktur.

Şizofrenler, bir yandan hastalıklarıyla mücadele ederken, bir yandan da kendilerine yönelik önyargılarla uğraşmak zorunda kalırlar. Nesilden nesile aktarılan bu önyargılar nedeniyle, hayatla bağları yeterince kuvvetli olmadığı için toplumdan uzaklaşır ve tedaviden kaçınırlar. Ve genelde kendilerinin şizofreni hastalığını taşımadığını söylemektedirler. 17 ile 35 yaş arası, şizofreni hastalığının genellikle teşhis ve tedavi edildiği süreçtir. Fakat ileride birkaç defa daha yineleyeceğim üzere, tedaviye ne kadar erken başlanırsa sonuç da o kadar iyi olacaktır. Ve diğer önemli bir nokta da şizofren bir hastanın ilk yılki tedavi süreciyle ikinci yılki tedavi süreci arasında fark olabileceği kesinlikle unutulmamalıdır.

Hastalık genellikle 15-25 yaş aralarında başlamakla beraber orta yaşlarda başlaması da mümkündür. Hastalık ne kadar erken başlarsa kişilik üzerindeki harabiyet o kadar fazla olmakta, normal bir yaşam sürme şansı azalmaktadır. Genel olarak erkeklerde daha fazla görülüyor. Kadınlarda ise daha az ve daha geç yaşta başlıyor. Aşagı yukarı beş yıl daha geç basladiğinı soyleyebiliriz. Unutmadan bütün şizofrenler genelde "ben şizofren değilim" diye anlatmaya başlarlar, teşhisten hatta tedaviden sonra bile bu gerçek değişmeyecektir.

Şizofreni hastaları tehlikeli değildir ama toplumlar bu hastaları genellikle damgalarlar. Zararları çevrelerinden çok kendilerinedir aslında fakat bu görmezden gelinir. Eğer tedavi edilmezse ya da farklı bir yol (hastalığın cevap vermeyeceği) izlenirse intihar oranı çok yüksektir. Kısa bir süre içine sığdırmaya çalıştığım çok büyük uğraşlarıma rağmen şahsen tecrübe ettiğim ve doğruluğundan da kesinlikle şüphe duymadığım bir gerçek bu malesef. Eğerki doğru zamanda doğru tedavi uygulanmazsa, hastanın kendine zarar verebilme oranı çok yüksektir. Bu yüzdendir ki şizofreni hastalarında intihar oranı yüzde 10-15 dolayında seyrediyor. Tedavi edilmezse gerçekle hayali karıştırdıkları için tehlikeli de olabilirler.

Nedenine gelince, tam olarak bilinmese de pek cok etken şizofreni’ye neden olabilir; mesela beyindeki kimyasal, yapısal değişiklikler veyahut genlerle alakalı olabilir –ki nörolojik boyutuna girmiyoruz bile-, bunun yanı sıra uzun süreli stres ve yoğun üzüntüden sonra da ortaya çıkabiliyor. Ve hatta uzmanlar birdenbire ve pek çok nedene bağlı olarak ortaya çıkan şizofreniye anne karnında bile yakalanabileceğini söylüyorlar. Hamilelik döneminde geçirilen bir enfeksiyonun (kızamıkçık, çocuk hastalıkları vs.) bile çocuğun 20 li yaşlarında şizofren olmasına neden olabileceği bir gerçektir. Genellikle 15-25 yaş aralarında başlamakla beraber orta yaşlarda başlaması da mümkündür ve hastalık ne kadar erken başlarsa kişi üzerindeki negatif etkisi de o kadar fazla olmakta, normal bir yaşam sürme şansı azalmaktadır. Şizofrenler nadiren başkalarına zarar verirler, bunlar da genelde nöbet esnasında olur, tedavisi başlayan bir şizofreni hastasının size zarar verme olasılığı çevrenizdeki tüm "normal" olarak adlandırabileceğimiz insanlardan daha azdır. Tedavi gören hemen her şizofreni hastası normal yaşantısına devam edebilir, hepimizin yaptığı günlük işleri yapabilir.

Şizofreni sanıldığı gibi ender bir hastalık olmayıp her 100 kişiden birinde görülür ki Türkiyede'de 600 bin kayıtlı şizofreni vakası vardır. Aslında hastalıktan cok hastalığa neden olan etmenler uzerinde durulmalıdır. Hastalığa neden olan etkenleri bulup çıkarmak, ve bunların üzerinde durulması ilerisi açısından çok kayda değer bir yarar sağlayacaktır. Nitekim eğer bu etkenlerin önüne geçilmezse bu sayının katlanarak artmasını durdurmak olanaksızdır. Ve dünyada da 60 milyonun üzerinde şizofren hastası olduğundan bahsediliyor. Kesin olmayan rakamlara göre şizofreni hastalığı olan her 10 kişiden birinin yakınlarından birinde aynı hastalık vardır. Ebeveynlerinden biri şizofreni hastası olan çocuklarda kalıtım riski %10'dur.

Aklımıza şizofreni hastaları düzelebilir mi tarzında bir soru gelebilir. Buna verilebilcek cevap da, şizofreni’nin iyileşebilen bir ruhsal bozukluk olduğudur. Fakat bu iyileşmenin derecesi kişiye göre değişiklikler gösterebilir. Genç yaşta başlayan ve yıllar içinde giderek ilerleyen şizofreni genellikle daha zor düzeliyor. Çünkü şizofreni’nin tüm vücudu kaplamış olma riski çok. İleri yaşta ve aniden ortaya çıkan şizofreni’nin seyri daha farklı ve hafif oluyor. Yani bu durumda hasta daha kolay kurtulabiliyor. Tedavisi ise öncelikle ilaç tedavisidir, şizofreni’nin tedavisinde yeni çıkan ilaçlar büyük ilerlemeler sağlamıştır ve bu ilaçların bazen yıllarca toplumdan kaçmış, kendi kabuğuna çekilmiş hastalara bile faydalı olduğu görülmektedir. Fakat psikoterapiler için aynı şeyi söylemek biraz olanaksız olsa da yararının olmadığını söyleyemeyiz. Uygun bir psikososyal yaklaşım hastalığın gidişini çok olumlu etkileyedebilir. İlaç tedavisiyle psikotik belirtiler ortadan kalktığında dahi hastalarda iletişim, motivasyon, kendine bakım ve sosyal ilişkiler kurmada zorluk devam edecektir. Ayrıca şizofreni genellikle erken yaşlarda başladığı için hastada sosyal ve mesleki beceriler hastalık öncesinde de kazanılamamış olabilir. Bu işlevler bir ölçüde kazanılmış bile olsalar, hastalıktan sonra eski seviyelerinden düşük hale gelirler ve bunu ilaçla tedavi edip aynı seviyeye getiremezsiniz. İşte bu aşamada psikososyal tedavilerin kullanılmasında yarar vardır bu tedaviler, bu sosyal, psikolojik ve mesleki zorlukları yenmeye yarar. Psikoterapi, belirtileri hafif olan hastalarda ya da belirtiler ilaçla kontrol altına alındıktan sonra uygulanabilir. Fakat yanlış yapılabilcek bir tedavi uygulaması şizofreni’yi daha da ağırlaştıracaktır. Bunun bilincinde olmalı ve ona göre hareket edilmelidir.

Şizofreni’nin Türleri:

Paranoyak Şizofreni: En yaygın şizofreni türüdür ve hastalığın normal insanlardan ayırdedilmesi oldukça zordur çünkü kişilerde hezeyanları doğrultusunda zaman zaman yapabilecekleri davranış dışında etrafa garip gelebilecek çok fazla belirti yoktur. Devamlı bır saplantı, kuruntu ya da deluzyon icerisindelerdir ama bunun farkında olabilmek biraz zaman alabilir. Hatta bazen onların sanrılarına inananlar bile bulunur, bütün bir ömrünü bu tip şizofreni ile geçiren ve fark edimeyen insanlar vardır.

Dezorganize (Dağılmış) Şizofreni: Bu hastalar da dağılmış konuşma ve dağılmış davranışlar görülebilir. Ya da duygulanım ifadeleri anlamsız yere sık sık değişir.Yani saçma sapan konuşmalar ya da etrafa saçma gelen davranışlar yaparlar, mesela ağlanacak şeye gülebilir, gülünecek şeye ağlayabilirler. Ve bunun dozunu da genelde kaçırdıklarından farkedilmeme riski biraz daha düşüktür.

Katatonik Şizofreni: Şizofreninin bu tipinde hastalarda uzun süre (saatler, günler) aynı garip postürde (duruş, vaziyet alma) duruşlar ve aşırı hareketler ya da aşırı negativist davranmalar olabilir. En tehlikeli ruh hastaları arasında yer almadıkları gibi şizofreni tipleri içinde zarar verme ihtimali en düşük gruba dahildirler.

Farklılaşmamış Şizofreni: Hasta muyene edildiğinde şizofreni tanısı konur ancak yukarıdaki tiplerden hiçbirisi tam olarak ayırdedilemez. Hasta tamamiyle karma bir şizofreni tablosu çizmektedir. Burada baskın olan şizofreni tipi hastada tanıyı değiştirebilir...

Genel olarak türleri bu şekilde sıralayabiliriz ama bikaç farklı tip şizofreninin varlığından da bahsedilmektedir. Fakat her tür için aynı belirtilerin olmadığını görebiliyoruz, her bireyde hastalık farklı seyrediyor. Parça parça bir halde gelişmesi de mümkün ve çevre bunun farkına çok geç varıyor. Bazen maalesef iş işten geçmiş olabiliyor. Şizofreni’nin toplumda her yüz kişiden birisini etkilediğini biliyoruz. Dolayısıyla hemen herkesin bu hastalığa yakalanmış olan bir akrabası, bir arkadaşı ya da bir tanıdığının olduğunu söylemek abartı olmaz sanırım. Eğer bu kişilere yardımcı olmak ya da en azından zarar vermemek isteniyorsa birkaç temel ilkeye özellikle dikkat edilmelidir. İlk olarak, hasta kişiye ölçülü bir yakınlık gösterilmesi ve aşırı duygusal tepkilerden uzak durulmasidir. Hastayla aradaki mesafeyi iyi korumalı ve ona göre davranılmalıdır. Buna ek olarak, hastaların ilaçlarını düzenli bir şekilde alıp almadığına dikkat edilmeli ve gerektiğinde ilaç almaları yönünde uyarıda bulunulmalıdır. İlaç kullanmayan bir kişinin, bir yıl içinde yeniden hastalanma olasılığı yüzde yetmişin üzerindedir. Düzenli ilaç kullananlarda bu oran yüzde otuzbeşe kadar düşebiliyor.

Son olarak şizofreni ile alakalı birkaç ana husustan bahsetmekte yarar var.

- İlk olarak tedavi süreci ne kadar erken başlarsa o kadar iyi. Araştırmalar erken tanı konup tedavi sürecine vakit geçirilmeden başlanan hastaların iyileşme sürecinin daha kısa ve kolay olduğunu gösteriyor.

- İlaç tedavisi ilk önce yapılmalı. Ne olursa olsun, şizofreni ile ilgili ilk tedavi ilaç tedavisi olmalıdır, birçok hasta ilaca cevap vermeyecek olmasına karşın bu süreç takip edilmelidir.

- Kavramsal-davranışsal terapi şizofrenik septomlari kontrol altında tutmaya çalışır, normal düşünüp, normal karar verebiliyorlar bu tedaviyle birlikte. Terapi özellikle de dışarıdan gelen, aslında normalde olmayan nesnelerle mücadele gücünüzü arttırabilir. Bu yüzden psikoterapilerinde göz ardı edilmemelerinde yarar vardır.

- Diğerleriyle –yani şizofreni yanısın konmayanlarla- aynı sosyal ortamda bulunup, etkileşim içerisinde olmak şizofreni hastaları için yararlı olabilir.

- Şizofreni ile alakalı çalışmalardan ya da araştırmalardan haberdar olmalı ve yeri gelince de kullanmaya çalışılmalıdır. Özellikle de şizofrenik halüsinasyonların ya da seslerin gerçek olmadıklarını gösterebilmek onların da bu gibi durumlarda mücadele etmelerini sağlayabilir. Halüsinasyonları ya da yanılsamaları görmezden gelebilmeyi öğrenebilirler.

- Ve en önemlisi bilgileri devamlı tazelemek gerekiyor, çünkü araştırmaların sonu olmayacak ve hergün farklı bir tedavi ya da yeni bir düşünce ortaya çıkacaktır…

Son olarak Rahmi Vidinlioğlu'nun “Şizofreni Yalnız Oynanmaz” adlı kitabının arka kapağındaki yazıdan bikaç paragrafla noktalıyorum yazımı, özellikle psikolojiyle ilgilenen arkadaşların çok hoşuna gideceğini düşündüğüm felsefi açıdan kusursuz, yazarın kalp atışları, midesinde uçuşan kelebekler ve bilek burkulmalarını çok rahat farkedilebiliyor, tavsiye edilir…

Gittin! Seni benden, beni senden koparttılar! Kahpe bir intihara dönüş bileti gişedeki Azrail! Tımarhanelere kaldırdılar beni, kollarıma kocaman serum şişelerinde gözyaşları bağladılar.

Bitti! Her bitiş yeni bir başlangıcın fragmanıydı! Aramızdaki sıradağar gibi duran aşılmaz engel "Biz arkadaşız..." diye başlayan o çocukça masal değil, gözü dönmüş psikiyatristlerin yazdıkları ufacık bir kağıt parçasıydı: "Şizofrenik septomlar..."diye başlayan ve "...gözlem altında tutulmalı!"emir kipiyle noktalanan!

Ey Kâri! Şimdi dinleyeceğin her şey yalandır... Yalan.. Yalan.. Yalan, Bir yalanın utana utana gerçeğe dönüşmesi, tüm gerçeklerin arsızca yalana dönmesi ve neyin gerçek neyin yalan olduğunun artık hiçbir öneminin kalmadığı bir kaosun hikayesidir.. Kocaman, hiçbir şeyle tanımlanamayacak kadar büyük bir acının hikayesi...


hya...

No comments:

Post a Comment